Dünya tarihinin akışını değiştiren, çağ kapatıp çağ açan, Hz. Muhammed'in övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethinin 567. yılı, kutlanıyor. 

Babası Sultan II. Murad'ın ölümünün ardından 1451'de ikinci kez tahta çıkan II. Mehmed, İstanbul'u kuşatma hazırlıklarına 1451 sonlarında başladı. II. Mehmed ilk olarak Boğaz'ın Anadolu yakasında büyük dedesi Bayezid'in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı'nın karşısına o dönemde Boğazkesen adı verilen Rumeli Hisarı'nın inşa emrini verdi.

İmparator Konstantin, II. Mehmed'e hisarın yapımı için kendisinden izin alması gerektiğini bildirmek için elçiler gönderdi ancak Mehmed elçileri kabul etmedi. İmparator en son 1452'nin Haziran ayında barış görüşmeleri için bir kere daha elçilerini gönderdi ancak Mehmed elçileri yine reddetti. Hisar 1452'nin Ağustos ayında tamamlandı. Böylece boğazın kontrolü Osmanlıların eline geçmiş oldu.

Boğazdan geçecek gemiler bundan böyle geçiş için para ödemek zorundaydı. Aksi takdirde gemiler top atışıyla batırılacaktı. 1452 sonlarında ödeme yapmayı reddeden bir Venedik gemisi batırılarak kaptanı ve tayfası tutuklandı.

Bu gelişmeler karşısında İmparator Konstantinos, Papa ve İtalyan şehirlerinden umutsuzca yardım talebinde bulundu ama bu talebi sonuçsuz kaldı. Yalnızca Cenova 1452'nin kasım ayında yardım gönderdi. Konstantinopolis'teki asker sayısı 8 bin civarındaydı, limanda 26 savaş gemisi bulunuyordu. Osmanlı ordusundaki asker sayısı ise en az 50 bindi.  Ayrıca II. Mehmed yalnızca karadan kuşatmanın yeterli olmayacağını düşünerek bir donanma hazırlatmıştı. Bu donanma bahar aylarında boğazın Marmara girişine ulaştı.

70 kadar gemi karadan Haliç'e indirildi

Osmanlı ordusu 23 Mart'ta Edirne'den hareket etti ve 2 Nisan'da Konstantinopolis surları önüne ulaştı. Aynı gün Haliç'in girişi zincirle kapatıldı. Karargahını Romanus kapısının karşısına Maltepe'ye kuran II. Mehmed son kez teslim çağrısında bulundu ama imparator reddetti.

6 Nisan sabahı ilk saldırı başladı. Kuşatma, aralıklı çatışmalarla sürdü. 20 Nisan günü Papa'nın gönderdiği üç Ceneviz gemisi ve Sicilya'dan gelen bir Rum yük gemisi şehrin açıklarında belirdi. Marmara Denizi'nde yapılan savaşın sonunda akşam saatlerinde dört gemi Haliç'e girmeyi başardı. Donanmasını bir şekilde Haliç'e indirmesi gerektiğini anlayan II. Mehmed, gemilerini karadan geçirmeye karar verdi.

Bugünkü Dolmabahçe'den Kasımpaşa'ya uzanan güzergaha kalaslar döşendi ve 70 kadar gemi silindirler üstünde 22 Nisan sabahında Haliç'e indirildi. Böylece Haliç'in kontrolü Osmanlıların eline geçti.

Öte yandan kuşatmanın yedinci haftasında Osmanlılar hala kesin bir sonuç alamamıştı. Bu noktada Halil Paşa, son bir kez Sultan II. Mehmed'i teslim çağrısı yapmaya ikna etti ancak Bizans imparatoru teklifi yine reddetti. Bunun üzerine II. Mehmed 29 Mayıs'ta karadan ve denizden büyük bir saldırı yapacağını duyurdu.

Son saldırı hazırlıklarını Zağanos Paşa düzenledi. Osmanlı ordusu, 29 Mayıs'ın ilk saatlerinde taarruza başladı. Osmanlılar son taarruzu üç dalga halinde gerçekleştirdi. İlk iki saat boyunca başıbozuklar surlara saldırdılar, ardından Anadolu birlikleri onların yerini aldı. Son olarak öldürücü darbeyi vurmak üzere yeniçeriler devreye girdi. Nihayet sabah saatlerinde Osmanlı askerleri "Kerkoporta" adlı kapıdan içeri girmeyi başardı ve kapının üzerindeki burca Osmanlı sancağını diktiler. II. Mehmed, fethin ilk günü öğleden sonra şehre girdi. Ayasofya'ya giderek namaz kıldı ve "Bundan sonra tahtım İstanbul'dur" dedi.

"Vadedilen şehir Türk ve Müslümanların eline geçti" 

29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Feridun Emecen, İstanbul'un stratejik açıdan önemli bir noktada olduğunu, Doğu ile Batı'yı birleştirdiğini belirterek, dini açıdan ise İstanbul'un gerek Müslümanlar gerekse Hristiyanlar açısından büyük anlam taşıdığını söyledi.  

Hz. Muhammed'in müjdelediği bir şehir olarak İstanbul'un mutlaka alınması gerektiği inancının hakim olduğunu aktaran Emecen, "Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasıyla yeni bir imparatorluğun doğuşu gündeme geldi. Fatih, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir bakıma kurucusudur bunu da İstanbul'u fethederek yaptı. O yüzden bir dönüm noktası olan fetih, Türk tarihi bakımından büyük önem taşıyor." diye konuştu. 

Prof. Dr. Emecen, İstanbul'un fethinden Avrupa'nın çok rahatsızlık duyduğunu dile  getirerek, "Dünya tarihine yön veren fethin, Avrupa'da etkileri çok büyük oldu. Vadedilen şehir Türk ve Müslümanların eline geçmiş oldu. Batı büyük bir hayal kırıklığı yaşarken, İslam alemi fethi coşkuyla kutladı." dedi. 

Fethin gerçekleşmesinde Sultan II. Mehmed'in kişiliğinin büyük önem taşıdığına vurgu yapan Emecen, şöyle konuştu: 

"Fatih, çok iyi bir eğitim aldı, çok meraklı ve cevval bir kişiliği vardı. Şehzadeliği döneminde kendini çok iyi yetiştirdi. Batı dünyasını çok yakından tanıyordu ve birçok dil biliyordu. Klasik İslam eğitimi de almıştı. Onun kişiliğinde aydınlanmış bir hükümdar modeli söz konusudur. Politikayı çok iyi bilen bir hükümdar olarak 19 yaşında tahta çıktığında, ilk hedefinin İstanbul olduğunu açıkça ortaya koydu. Bu cesareti, aldığı eğitimin ve mizacının bir sonucu olarak görülüyor. İstanbul çok güçlükle ele alınan nadir bir şehir, Fatih Sultan Mehmed'e ve tarihe saygı anlamında itinayla üstünde durmamız gerekiyor. İstanbul bizim göz bebeğimiz ve onu gerektiği gibi korumalıyız."

"Fetihten sonra İstanbul dünyanın ilim merkezi haline geldi"

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fahameddin Başar da toprakları arasında bir ada gibi kalmış olan Bizans'ın, Osmanlı için büyük bir tehdit oluşturduğunu ve imparatorun sürekli Osmanlı'ya karşı yeni bir Haçlı Seferleri düzenlenmesi için çağrıda bulunduğunu söyledi. 

İstanbul'un fethinin asırlar öncesinde Hazreti Muhammed tarafından müjdelendiğini hatırlatan Başar, şöyle konuştu: 

"Bu nedenle İstanbul birçok İslam devleti tarafından kuşatıldı ancak güçlü surları nedeniyle ele geçirilemedi. II. Mehmed çok kararlı, cengaver, iyi eğitimli ve İstanbul'a yapılan önceki kuşatmalardaki başarısızlıkları araştırmış, kuşatma taktikleri hakkında kitaplar okumuş bir hükümdardı. Devletinin bekası için bu fethi gerekli görüyordu, hazırlıklarını bu yönde yaptı. 54 günlük kuşatma boyunca genç hükümdar önceki kuşatmalarda kullanılmamış savaş tekniklerini kullandı. Topçuluğa çok önem verdi çünkü surların ancak güçlü toplarla yıkılabileceğini görmüştü. Bu amaçla hükümdar olur olmaz Edirne'de çok büyük topların dökümünü başlattı. Fethin gerçekleşmesinde bu topların büyük katkısı oldu. Fetihte en önemli nokta ise gemilerin karadan yürütülerek, Haliç'e indirilmesidir. 22 Nisan sabahı Haliç içinde Osmanlı donanmasını gören Bizanslılar, büyük bir şaşkınlığa uğradı. Bu Bizanslıların hiç beklemediği ve tarihçilere göre o zamana kadar hiç görülmedik bir durumdu. Gemilerin karadan yürütülmesi bir gecede olacak iş değildi, hazırlıkları çok önceden yapılmıştı. Haliç surlarının aşılması kara surlarına göre daha kolaydı. Bunun için II. Mehmed kuşatmanın Haliç surlarından da sürdürülmesini planlamıştı."

Prof. Dr. Başar, fetih ile bin yıldan fazla hüküm sürmüş olan Bizans İmparatorluğu'nun son bulduğunu belirterek, "Fetih ile Osmanlı'nın, Anadolu ve Avrupa'daki toprakları bütünleşmiş olurken Osmanlı, devletten imparatorluğa dönüşmüş oldu. Bu fetihten sonra Osmanlı, bir cihan imparatorluğu olmaya başlayacaktır. Yine fetihten sonra İstanbul siyasi başkent oluşunun yanı sıra bilimin de merkezi de oldu. II. Mehmed dünyanın önemli alimlerini İstanbul'a davet etti, şehri bilimin yanı sıra ticaretin de merkezi haline getirdi." diye konuştu. 

"Fetih, yepyeni bir çağın miladı oldu"

Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hanefi Bostan ise İstanbul'un fethinin dünya tarihinin kırılma noktalarından biri olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti: 

"İstanbul'un fethi, herhangi bir kalenin ve şehrin fethi veya herhangi bir askeri muzafferiyet değildir. Çağ değiştirdi, yepyeni bir çağın miladı oldu. İstanbul surları önünde çarpışmalar, dünyayı kaba bir şekilde eline geçirmeye çalışan herhangi iki gücün kapışması değil, her birisi kendi doğrularına inanmış, onlara sadakatle bağlı iki farklı inancın, iki farklı dünya anlayışının, iki farklı zihniyetin kapışmasıydı. Bunlardan 'haklı' olan aynı zamanda güçlü idi ve kazandı."

 İstanbul'un fethinin Türk tarihindeki en parlak yıldız olduğuna dikkati çeken Bostan, "Fatih Sultan Mehmed Han'ın şahsi dehası da fetihteki en büyük etkendir. İstanbul'un Fethi'nin bir diğer anlamı da Persler ve İskender zamanından beri devam eden Doğu ile Batı arasındaki egemenlik mücadelesinde önemli bir adım olmasıdır. Eğer bu başarı elde edilememiş olsaydı, Batı'nın Doğu'yu kolonize etmesi çok daha büyük boyutlara ulaşacaktı." dedi.

Doç. Dr. Bostan, Anadolu'nun Türkleşmesinin garantisinin İstanbul olduğunu vurgulayarak, "İstanbul olmadan Osmanlı bir dünya devleti olamayacağı gibi, Anadolu da bir Türk yurdu olamazdı.  Anadolu'nun kapıları Malazgirt'e açıldı, İstanbul'un fethi bu kutlu toprakların 'vatan' olmasında en önemli aşama oldu. Son nokta ise Dumlupınar'la kondu. Büyük Fethin ve ebediyete akıp giden zaman içerisinde ebediyen Türk-İstanbul olarak kalacak olan bu kutlu şehrin karanlıklardan aydınlıklara çıkışının 567. yıl dönümü kutlu olsun."  değerlendirmesinde bulundu.