Kovid-19 salgınından korunmak için köye yerleşip doğal hayata sarıldı
Ankara'da yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını döneminde, kent merkezinde bulunan evini bırakıp ailesiyle köydeki prefabrik eve yerleşen Özgül Aktaş, sebze yetiştirip hayvancılıkla uğraşarak doğal yaşamın tadını çıkarıyor.
Ankara'nın Sincan ilçesi Bucuk Mahallesi'ne yerleşen 53 yaşındaki Özgül Aktaş ve ailesi, salgın öncesi aldıkları prefabrik evi, Kovid-19 sonrası devamlı kaldıkları yer haline getirdi.
Köydeki evlerinin bahçesinde patates, domates, patlıcan, biber, elma ve altın çilek gibi birçok sebze ve meyve yetiştiren Aktaş'ın bahçesinde kaz, horoz, tavuk, bıldırcın, ördek, kedi ve köpek gibi hayvanlar da bulunuyor.
Özgül Aktaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kalp, şeker ve tansiyon gibi kronik rahatsızlıkları nedeniyle risk grubunda olduğunu, salgından korunmak için köye sığındığını söyledi.
Sokağa çıkma kısıtlamaları başlamadan önce bahçeye genelde günübirlik geldiklerini anlatan Aktaş, "Pandemi öncesinde bahçeye pek sık gelmediğimiz için sebze meyve ekmemiştik. Pandemi başlayınca zamanımızın çoğunu köyde geçirip ekim yapmaya başladık. Hobi olarak başladık ama bolca üretim yapınca ürünlerimizi uygun fiyata satarak bu işten gelir de elde ettik." dedi.
Köyde yaşamaktan mutlu olduğunu ve doğal hayatın kendisine çok iyi geldiğini belirten Aktaş, şöyle konuştu:
"Köyde vakit geçirirken, pandeminin varlığını hissetmiyorum. Hayatım boyunca her ayın en az 3 ya da 4 gününü acil servislerde geçirdim ama köye geldiğimden beri bir defa hastaneye gitmişimdir. Çünkü burada toprakla ve hayvanlarla uğraşıyorum. Enerjimi ve stresimi üzerimden atıyorum. Ekmeğimi, peynirimi, tereyağımı, salçamı ve reçelimi kendim yapıyorum. Tavuklarımız yumurta üretiyor, kuru gıda da hazırlıyoruz."
Aktaş, salgın döneminde "marketin yolunu unuttuklarını" dile getirerek, şunları kaydetti:
"Patatesten domatese kadar ihtiyaç duyduğumuz birçok sebzeyi kendimiz yetiştiriyoruz. Hayatımızda ambalajlı hiçbir ürün yok. Burada kendi kendimize yeter hale geldik. Bahçemizde hiçbir kimyasal ya da ilaç kullanmıyoruz. Her şeyimiz doğal. Suyumuz dağdan geliyor, toprakta kazların gübresini kullanıyoruz. İlaç olarak ise arap sabunu gibi ürünler kullanıyorum. Güneş enerjisiyle elektrik ihtiyacımızı da karşılıyoruz."
Köyde yaşamaya başladıktan sonra iç dünyasına yönelmeye fırsat bulduğunu vurgulayan Aktaş, "Anladım ki teknoloji bütün duygularımızı öldürmüş. Şehirde tefekkür edecek bir şey bulamazdım. Şimdi ise etrafıma bakıp doğadan ilham alıyorum ve bunu şiirlerimle kaleme döküyorum. Gökyüzünü izlemenin keyfini burada yaşamaya başladım." dedi.
Aktaş, köy hayatı nedeniyle televizyon izleme alışkanlıklarının azaldığını belirterek, "Ailecek çayımızı demleyip kitap okuyoruz, sohbet ediyoruz. Dünyada en son isteyeceğim şey böyle bir virüsün sarmasıydı ama pandemi sayesinde birlikte vakit geçirmek için elimize bir fırsat geçti, biz de onu değerlendiriyoruz." diye konuştu.
Salgının bitmesinin ardından da şehir merkezine dönmek istemediğini anlatan Aktaş, "Şehir merkezinde lüks sayılabilecek, son derece teknolojik bir evimiz var ama burada doğayla iç içe olmak ve bir yumurtanın üstündeki pisliği temizlemek bana daha cazip geliyor." ifadelerini kullandı.
Evdeki her çöpü faydalı şekilde değerlendirdiklerini de kaydeden Aktaş, şöyle devam etti:
"Bütün yemek artıklarını hayvanlara uygun olarak bölüştürüyoruz. Kalan çöpleri de yakarak doğayı kirletmiyoruz. Ayrıca çöp diye atılan bazı eşyaları boyayarak ve yenileyerek değerlendirdik. Bunu eşyaların yenisini almaya maddi gücümüz yetmediği için değil, geri dönüştürüp yeniden kazanmak amacıyla yaptık. Evdeki ekmek tahtasını bile kendim yaptım. Onu yaptığımda o kadar mutlu oldum ki, insanın el becerisiyle bir şeyi başarması müthiş bir his.
Köydeki komşuluk ilişkilerinden de memnun olduğunu ifade eden Aktaş, "İmkanı olan herkesin kavgadan ve stresten uzak bir yaşam için köylere ve doğaya sarılmasını tavsiye ederim." dedi.