OSMANLIDA YETİMLER

İslâm dini yetimlerin hakları konusunda son derece hassas hükümler getirmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'in muhtelif ayetlerinde yetimlerin haklarının gözetilmesi konusu hassaten emredilmekte, gerekli özeni göstermeyenler de şiddetli bir şekilde yerilmektedir. Bu konuda, kendisi de yetim olarak büyüyen Hz. Peygamberin son derece hassas olduğuna dair pek çok örnek zikredilmektedir. İslâm dininin mensupları Kur'ân-ı Kerim’in emirleri ve Hz. Peygamber'in uygulamalarından hareketle İslâm tarihi boyunca yetimlerin himayesine özel bir önem atfetmişler ve her toplum kendi şartları çerçevesinde farklı uygulamalarla bunu sağlamaya çalışmıştır. Bu çerçevede velâyet müessesesesi, âkile müessesesi, vasiyetlerde yetimlerin gözetilmesine yönelik fıkhı hüküm ve uygulamalar en dikkat çekici olanlarıdır.

Genel olarak bakıldığında Osmanlı toplumunun bu konuda önceki İslâm toplumlarından tevarüs ettiği uygulamaları devam ettirdiğini ve bunları daha da geliştirdiğini söyleyebiliriz. Arşivlerde ve şer'iyye sicillerinde yer alan pek çok kayıtta, özellikle velâyet müessesesesinin ve vasiyetler yoluyla yetimlerin korunmasına yönelik prensiplerin etkin bir şekilde işletildiğine şahit olmaktayız.

vakıf ve yetim malları hukukî açıdan koruma altına alınmıştır. Ancak, bu konularda sadece hukukî tedbirlerin alınması ile yerinilmemiş, buna ilaveten uygulanabilir ve etkin ekonomik düzenlemeler de yapılmıştır.

Vakıflar vasıtasıyla himaye altına alınanlar arasında, elbetteki yetimler de yer almaktadır. Genel olarak düşünüldüğünde vakıfların muhtaç durumdaki yetimler için bir sosyal güvenlik şemsiyesi oluşturduğu söylenebilir. Bütün vakıfların meşrutun lehi yani vakfın imkanlarından faydalanabilecek kişiler arasında yer alan fukaranın içinde yetimler de bulunmaktadır. Bu çerçevede, vakıf müessesesinin farklı uygulamaları o¬ larak karşımıza çıkan mahalle ve köylerdeki avarız vakıflarının, esnaf teşekküllerine ait esnaf sandıklarının, yeniçeri birliklerine ait orta sandıklarının ve benzeri kuruluşların, diğer fonksiyonlarının yanında, ilgili oldukları topluluğun veya mensuplarının yetimlerine yönelik ciddi bir destek oluşturduklarını, fakir ve muhtaç durumda olan yetim çocukların gündelik ihtiyaçlarının yanında barınak ve eğitim gibi İhtiyaçlarını da karşıladıklarını söyleyebiliriz.

Bazı araştırmacılar tarafından çeşitli şekillerde eleştirilen ve zürrî vakıflar, ehlî vakıflar veya evlatlık vakıflar gibi adlarla da anılan aile vakıfları vakıf kurucularının neslinden gelen kişilerden muhtaç duruma düşmesi muhtemel oIanlar için bir teminat oluşturmaktaydı. XVII. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazanan zürrî vakıflardan (aile vakıflarından) istifade edecek kişiler arasında vakıf kurucularının neslinden gelenlerin öncelik sahibi olması önemlidir. Zira bu tür vakıflarda özellikle evlenmemiş kız çocukları ile dul eşlere ve küçük çocuklara geçimlerini sağlayacak bir gelir temini söz konusudur. Bu açıdan bakıldığında aile vakıflarının önemli bir fonksiyon icra ettikleri görülmektedir. Vakfiyede belirtilen şartlar çerçevesinde vâkıfın neslinden gelen kişilere mütevellilik, nazırlık, imamlık, muallimlik veya müderrislik gibi iş imkanları sağlandığı gibi vakfın gelirlerinden pay tahsis etmek suretiyle de asgarî düzeyde de olsa bir geçim imkanı oluşturulduğunu söyleyebiliriz.

Vakıfların yetimlere yönelik faaliyetleri bunlarla da sınırlı değildir. Vakıf müesseseler arasında yer alan ve yetimlerin barındırılması amacıyla kurulan dârüleytâmların da burada özellikle zikredilmesi gerekir. Bütün masrafları ilgili vakıf tarafından karşılanan dârüleytâmlarda kimsesiz çocukların her türlü ihtiyacının karşılandığı görülmektedir. Ayrıca, son dönemde kurularak önemli hizmetler gören ve günümüzde de benzer hizmetlerini devam ettiren Dârüşşafaka ve Darülaceze ile yetimhaneler ve yine günümüzdeki Çocuk Esirgeme Kurumu'nun ilk nüvesini oluşturan Himâye-i Etfâl Cemiyeti gibi kurumları da burada zikretmek ge3 rekir. Bütün bunlara ilaveten Osmanlı toplumunun yetimlerin mallarının korunması ve ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kendine özgü bir kurumu da geliştirerek yaygın bir şekilde uyguladığına şahit oluyoruz. özellikle eytâm sandıkları olarak adlandırılan bu kurumun tarihi gelişimi ve işleyişi incelenmekte ve günümüz açısından benzer bir kurumun oluşturulup oluşturulamayacağı meselesi tartışılarak bazı önerilerde bulunulmaktadır. Eytâm sandıklarının çıkış noktası, vefat eden ebeveynden yetimlerine intikal eden maliarın zayi edilmeden sağlıklı bir şekilde muhafaza edilerek rüşd yaşına, yani hukuki olarak malları üzerinde tasarruf etme ehliyetine sahip olduğu yaşa geldiğinde, sahibine ulaştırılması anlayış ve sorumluluğudur. Bu kurum, Osmanlı toplumunda önceleri ferdi olarak uygulama alanı bulmuş, sonraları kurumsal bir hüviyet kazanarak 19. yüzyılın ortalarından itibaren devlet eliyle yönetilen önemli bir fona dönüşmüştür.

Günümüzle mukayese edildiğinde finans sektörünün yeterince gelişmemiş olduğu bir dönemde eytâm sandıkları adıyla doğrudan yetimlere yönelik bir fonun kurulup işletilebilmesi dikkat çekicidir. Bu tür örneklerden hareketle ve yaşanan tecrübelerden de istifade edilerek günümüzde de benzer fonların oluşturulması düşünülebilir. Günümüzde oluşturulacak benzer bir eytâm fonunun gelişen iletişim imkanları ve finansal enstrümanların kullanılmasıyla çok daha etkin bir şekilde işletilmesi mümkün olabilecektir. Bu suretle yardıma muhtaç kimsesiz çocukların çok daha geniş imkanlara kavuşturularak topluma kazandırılması imkan dahilindedir. Böylelikle aynı zamanda sokak çocukları ve çocuk suçlular gibi meselelerin kaynağından çözülmesi yönünde önemli adımlar atılmış olacaktır.  

KAYNAK: Doç. Dr. Tahsin ÖZCAN İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Sayı: 14, Yıl: 2006